Susuz yaz

Eskilerden hatırladığım, argo lügatımda yeri çok ayrı olan ama sonra sonra anladım ki dilimden işime pek taşıyamadığım bir deyim vardır; “Apolloyla durgun kalmak”

Aşina olanlar hatırlayacak ya da neye sebep olduğunu anlayacaktır aslında ama size ufacık açıklıyayım: Apollo büyük, sesi kuvetli hoparlordür, çoğu insan Şahin’lere bu apolloları taktıktan sonra, sesini camları kırana kadar açardı ama pek azı bu hoparloru sadece müziği-sesi temiz dinlemek için taktığından, volumü köklediğinde diğer semte radyo yayınına geçebileceği halde yapmaz, kısacası kafasını yaşardı. Benzer anlamda terimler; Egzostu patlatmamak, Kadranı kırmamak olarakta çoğaltılır. Damarcı cemaatin Müslümcü meşrebinde özellikle seçebileceğimiz bu zatlara hürmet büyüktü; saygın amaçlarında sadece bir araç olarak kullandıkları apolloların imkanlarının en ufak bir fevrilikle bile ayinsel hallerini bozmalarına izin vermezlerdi. Düğün-Dernek gibi meclislerin olağan amme hizmetlerinde bulunmaları müstesna. Buralarda da teçhizatın mağrifetini o güne kadar farketmemiş olanlardan ayrıca takdir toplamak, yatırım ve tutumun madalyaları olarak birikirdi. Bu serin adamların çoğusu esnaf yahut zanaatkar olmasıyla beraber yine mahallede esnaf çevresinde kıredisi yüksek, civarda da bir çok meselede hakem olarak bellenmesi de cabasıydı. 90’ların bitmesiyle beraber popüler olacak olan ama o zamanlar kaba-saba bilinen bu kültürün ince zevkli militanlarının içinde bulundukları durumu tarafsızca ele alırsanız, neden soğuk nevale gibi durduklarını da anlayabilirsiniz aslında.

Dediğim gibi, dilimden işime pek taşıyamadığım bir deyimdir. Bir çok akranımla da aynı dönemde aynı heveslerle başladığımız yazıp çizme işinde de idrak yollarımdaki tıkanıklıktan dolayı geç farkettiğim kusurum şudur; bir yazıya ve yahut söze başlamak hayli zordur, başlayıp konunun devrini yakaladıktan sonra ise ortak hatamız bizi anlatamaz hale götürür; zorla aldığımız hızı ve yolu kaybetmemek için ne yavaşlamak biliriz ne de durmak.

Bu konuyu iyice dallandırıp erk duygusuna kadar hemencecik götürmek mümkün ama felsefi birikimimin zayıf şartlarını şimdilik zorlamıyorum. En azından sizleri yormak pahasına..

Yine de bu formulü bir süredir toplumcanak yaşadığımız ve -güya- plandığımız yakındaki hallere bir uygulayalım diyorum; en yakın planlarınımızdan (!) 1 Mayıs’ı düşünüyorum. Bugüne kadar dar gruplar arasında birbirlerini ağırlamak dışında neredeyse hiç bir şey yapmamış olanların son bir sene ile birlikte yakaladıklarını düşündükleri enerjiyi nasıl harcamaya, kullanmaya çalıştıklarını düşünüyorum. İnsanların bir cephe oluşturduklarını sandıkları kalabalıklarla aslında görsel uyum dışında hiç bir bağ geliştirmediklerini, bu fırsatı yakaladıklarını ama bir devrim telaşıyla onu bile pas geçtiklerini… Fiyaskoyla sonuçlanacağı bu kadar belli bu aceleciliği… Sabırlı ve özverili çalışmalar yerine, yerel çalışmalara bu kadar uygun bir zeminde yepyeni fikirleri rengarenk bir inşaa için kullanmak yerine varolan eski ama güçlü olanı bir define gibi görüp ona göz dikmeleri düşünüyorum… Bitirimliğin, iş bitiriciliğin, kahramanlığın bugün hala bu kadar cazip olmasını anlayamıyorum; oysa sabır ve özveri kendi öfkeni küçümsememektir. Burun kıvırmadan öncelikle küçük işleri çözmek için gayret, özgüvenin biricik değeridir.

 

delegado zero



Yorum bırakın

WordPress.com’da Blog Oluşturun.